Mavi Marmara raporu İsrail’e sunuldu
Türkiye, Mavi Marmara baskını ile ilgili nihai raporunu Birleşmiş Milletlere sundu. Raporda İsrail kuvvetlerinin tam donanımlı ve iyi planlanmış bir saldırı düzenlediğine vurgu yapıldı. Rapora göre yapılan katliam ve işkence:
BM Soruşturma Paneli Nezdinde Türkiye’nin temas
noktası Büyükelçi Mithat Rende, “İsrail hükümetinin bu olayda (Mavi
Marmara saldırısı) sergilediği tutumun, İsrail ve Türk toplumlarının
tarihi hafızalarına hakaret teşkil ettiğini” söyledi.
İsrail’in Mavi Marmara saldırısının ardından, BM Güvenlik Konseyinin
kabul ettiği Başkanlık Açıklaması uyarınca, BM Genel Sekreterinin
talebiyle oluşturulan Soruşturma Paneline Türkiye’nin sunduğu nihai
raporun ayrıntıları, Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlenen basın
toplantısıyla açıklandı.
Soruşturma Paneli’ne, New York’ta yerel saatle 09.00’da sunulan
raporla ilgili konuşan Rende, Türk ve Yahudi halkları arasında tarihe
dayanan güçlü bağların olduğunu, bu bağların beşyüz yılı aşkın geçmişi
olduğunu kaydetti.
“Türk halkı, en zor günlerinde Yahudi halkının yanında yer almıştır.
En son İkinci Dünya Harbinde böyle olmuştur” diye konuşan Rende,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla, İsrail’e yangın
söndürülmesi için gönderilen iki yangın uçağının da bu çerçevede
değerlendirilmesinin mümkün olduğunu kaydetti.
Rende şunları söyledi:
“Şüphesiz, bu güçlü dostluk bağlarına rağmen, İsrail hükümetinin bu
olayda sergilediği tutumun, İsrail ve Türk toplumlarının tarihi
hafızalarına hakaret teşkil ettiğini düşünüyorum. Bu son sergilenen
tutum, gerçekten bu hafızaya yakışmıyor.”
Türkiye’nin isteğinin ve raporda yapmaya çalıştığının, “hakikatin,
gerçeklerin saptanması” olduğunu vurgulayan Rende, “Amacımız hiç bir
zaman İsrail halkının kötülenmesi olmamıştır. Fakat, 9 masum sivilin
öldürülmüş olmasının hiçbir şekilde gerekçelendirilmesi, mazur
gösterilmesi mümkün değildir” dedi.
Rende, “Bugün uluslararası hukuku ihlal edenler, aynı uluslararası
hukuk kurallarından gelecekte istifade etmek zorunda kalabilirler” diye
konuştu.
“İSRAİL ASKERLERİNİN
KURŞUN YAĞMURU, YOLCULARIN BEYAZ BAYRAKLAR SALLAMALARINA VE GEMİNİN
ANONS SİSTEMİ ÜZERİNDEN MUHTELİF LİSANLARDA YAPILAN TESLİM OLDUKLARINA
DAİR DUYURULARA RAĞMEN DEVAM ETMİŞTİR”
Türkiye’nin Mavi Marmara Saldırısıyla ile hazırladığı nihai raporda,
yardım konvoyunun yola çıkmasından önce Türk, İsrailli ve Amerikan
yetkililer arasında, “Konvoyun zorlayıcı bir engellemeyle karşılaşması
halinde rotasını Mısır’ın El Ariş limanına çevireceği hususunda
anlaşmaya” varıldığı belirtilerek, olayların İsrail’in bu anlaşmaya
uymadığını ortaya çıkardığı kaydedildi.
İsrail’in Mavi Marmara saldırısının ardından, BM Güvenlik Konseyinin
kabul ettiği Başkanlık Açıklaması uyarınca, BM Genel Sekreterinin
talebiyle oluşturulan Soruşturma Paneline Türkiye’nin sunduğu nihai
rapor açıklandı.
Nihai raporun 45 maddeden oluşan sonuç bölümünde, raporda belirtilen
hususlar ışığında, Komisyonun bazı “nesnel ve hukuki” sonuçlara vardığı
belirtildi.
Uluslararası insani yardım konvoyunun “bir sivil inisiyatif” olduğu
ve barışçıl amaç güttüğünün belirtildiği raporda konvoyun İsrail
açısından tehdit teşkil etmediği vurgulandı.
Raporun sonuç bölümünde konvoyun yola çıkışı ve ardından İsrail
tarafından gemilerle iletişimin kesilmesi şu ifadelerle anlatıldı:
“Konvoy tarafından kullanılan tüm Türk limanları, Uluslararası Gemi
ve Liman Yönetimi Güvenliği Sertifikasına sahipti. Türk limanlarından
yola çıkan tüm katılımcılar, gemiler ve eşyalar uluslararası
standartlara uygun olarak tüm sınır ve gümrük kontrollerine tabi
tutulmuştur.
Gemilerde ateşli silah bulunmamaktaydı. Konvoyun yola çıkmasından
önce Türk, İsrailli ve Amerikan yetkililer arasında, konvoyun zorlayıcı
bir engellemeyle karşılaşması halinde rotasını Mısır’ın El Ariş limanına
çevireceği hususunda anlaşmaya varılmıştı. Olaylar İsrail’in bu
anlaşmaya uymadığını ortaya koymuştur.
Başka önleme başvurmadan önce İsrail kuvvetleri tarafından gemiyi
denetleme ve aramaya dair girişimde bulunulmamıştır. İsrail kuvvetleri
gemilerin iletişim olanaklarını kesmiştir. Bu ise gemileri, yolcuları ve
mürettebatı risk altında bırakmıştır.
İsrail kuvvetleri, gemilerle kurulan son irtibattan yaklaşık 2 saat
sonra konvoya karşı saldırı başlatmıştır. Saldırı en yakın sahilden 72
deniz mili uzaklıkta, uluslararası sularda gerçekleşmiştir.
İsrailli askerler geminin kontrolünü ele geçirdiğinde dokuz yolcu
ölmüştü. İsrail bir insanoğlunun temel hakkı olan ‘Yaşam Hakkını’ ciddi
şekilde ihlal etmiştir.”
-“ÖLEN DOKUZ YOLCU TOPLAM 30 MERMİ YARASI ALMIŞTIR”-
Ölenlerden beşinin yakın mesafeden açılan ateşle başlarından
vurulduğunun kaydedildiği raporda, “Furkan Doğan’a üçü başına olmak
üzere toplam 5 mermi isabet etmiştir. İlk mermi ayağına isabet eden
Furkan Doğan’ın düşmesi üzerine, iki İsrail askeri onu tekmelemiş ve
kendisine infaz tarzında ateş etmiştir. Fotoğrafçı Cevdet Kılıçlar da
uzak mesafeden atılan ve alnının ortasına isabet eden tek kurşunla
öldürülmüştür. Ölen dokuz yolcu toplam 30 mermi yarası almıştır”
denildi.
Saldırı nedeniyle 50’yi aşkın yolcunun farklı ciddiyet derecelerinde
yaralandığının belirtildiği raporda, yaralı yolculardan birinin hala
komada olduğu kaydedildi.
Saldırıya katılan İsrail kuvvetleri hakkında bilgilerin de verildiği nihai raporda, şu ifadelere yer verildi:
“Saldırı, firkateynlerden, zodyaklardan, helikopterlerden,
denizaltılardan ve tam donanımlı seçkin komando birliklerinden oluşan
çok büyük bir İsrail kuvveti tarafından gerçekleştirilmiştir.
Saldırı öncesinde İsrail kuvvetleri, yakın zaman içerisinde güç
kullanılacağının belli edilmesi amacıyla, havaya ateş açmak gibi mutad
uyarı yöntemlerine uygun bir şekilde hareket etmemiştir.
İsrail kuvvetleri öncelikle Mavi Marmara’ya zodyaklardan çıkmaya
çalışmışlardır. İsrail kuvvetleri bu aşamada silahla ilk atışları
yapmışlardır.
İsrail saldırısının niteliği ve boyutu yolcular arasında paniğe yol
açmıştır. Hayati tehlike algılayan yolcular meşru müdafaada
bulunmuşlardır.
İsrail askerleri, yolcuların meşru müdafaaya geçmesi üzerine, en az
şiddet içeren seçeneği tezekkür etmek amacıyla durumu yeniden
değerlendirmeye yönelik ara vermemiştir.
İsrail kuvvetleri güvertedeki yolculara zodyaklar ve helikopterlerden
gerçek mühimmat kullanarak ateş açmış ve ilk zayiatlara neden
olmuştur.”
-“SALDIRININ BAŞLAMASIYLA ROTA DEĞİŞTİRİLMİŞTİ”-
Raporda, saldırı başlar başlamaz Kaptanın Mavi Marmara gemisinin
rotasını İsrail kıyılarının ters istikametinde, Batı yönünde 270
dereceye değiştirdiği ancak, İsrail firkateynlerinin sancak yönünde uç
kısımdan yaklaşarak, konvoyun yönünü İsrail’e çevirmeye zorladıkları
belirtildi.
İsrailli askerlerin helikopterlerden Mavi Marmara’ya halat kullanarak
indiklerinin kaydedildiği nihai raporda, “Üç asker, yolcular tarafından
etkisiz hale getirilmiştir. Bu askerler ölümcül olmayan yaralarının
tedavisi amacıyla alt güvertelere taşınmışlardır. İsrailli askerler, üst
güverteye indikleri andan itibaren ayrım gözetmeksizin ateş ederek
yolcuları öldürmüş ve yaralamışlardır” denildi.
İsrail askerlerinin “kurşun yağmurunun, yolcuların beyaz bayraklar
sallamalarına ve geminin anons sistemi üzerinden muhtelif lisanlarda
yapılan teslim olduklarına dair duyurulara rağmen” devam ettiğinin
vurgulandığı raporda, şunlar belirtildi:
“İsrail kuvvetleri diğer gemilere de saldırmıştır. İsrail askerleri
tarafından uygulanan şiddet konvoyun her gemisinde vuku bulmuştur.
Konvoydaki yaralı sayısı çeşitli milletlerden toplam 70’i aşmıştır.
Hiçbir durumda yolcular İsrailli saldırganlara karşı ateşli silah
kullanmamıştır.
İsrail askerleri tüm konvoyu kontrolü altına aldığında, gemiler
İsrail’in Aşdod limanına yönlendirilmiştir. Saatler süren Aşdod
yolculuğu sırasında, kaptan da dahil olmak üzere Mavi Marmara’da bulunan
yolcular ve diğer gemilerdeki bazı yolcular ciddi derecede fiziksel,
sözlü ve psikolojik kötü muameleye maruz kalmıştır.
Bu kötü muameleler hapishanelere/hastanelere nakil esnasında ve Ben
Gurion Havaalanı yolunda da, yolcular sınır dışı edilmek üzere uçaklara
binene dek sürmüştür.
Bu süreç boyunca, konvoyda temsil olunan milletlerin neredeyse
tümünden yolcular ayrım gözetilmeksizin İsrail kuvvetlerinin yoğun
şiddetine maruz kaldılar.”
-“İSRAİL YOL AÇTIĞI ZARARLARIN VE KAYIPLARIN TAZMİNİNDEN SORUMLUDUR”
Türkiye’nin Mavi Marmara Saldırısıyla ile hazırladığı nihai raporda,
“İsrail, 31 Mayıs 2010 tarihli saldırısının sonucu olarak, diğer
unsurların yanısıra, yolcuların yaşam hakkını, kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkını, keyfi tutuklama veya gözaltı yasağını; ayrıca,
işkence veya diğer zalimane, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele ya da
cezalandırma yasağını ihlal etmiştir” denildi.
İsrail’in Mavi Marmara saldırısının ardından, BM Güvenlik Konseyinin
kabul ettiği Başkanlık Açıklaması uyarınca, BM Genel Sekreterinin
talebiyle oluşturulan Soruşturma Paneline Türkiye’nin sunduğu nihai
rapor açıklandı.
Nihai raporda, açık denizlerde seyir özgürlüğünün “öteden beri
evrensel olarak kabul gören bir uluslararası hukuk kuralı” olduğu
vurgulanarak, açık denizlerin, “barış zamanı hukuku”na tabi olduğu
kaydedildi.
“Deniz ablukası hukuku”nun sadece uluslararası silahlı çatışmalarda
uygulandığının hatırlatıldığı raporda, “İsrail, Filistin’i Devlet olarak
tanımamaktadır. Dolayısıyla İsrail, Hamas ile olan uyuşmazlığına
mütemadiyen, uluslararası nitelik taşımayan bir silahlı çatışma
muamelesi yapmıştır.
-“İSRAİL’İN
SALDIRISININ KINANMASI GEREKMEKTEDİR. BUNUN DIŞINDAKİ HER TÜRLÜ
TASARRUF, SON DERECE ÖNEMLİ AÇIK DENİZLERDE SEYİR ÖZGÜRLÜĞÜ HAKKINDAN,
TEHLİKELİ BİR EMSAL TEŞKİL EDECEK SAPMA OLUŞTURACAKTIR”
Uluslararası toplum ve BM, İsrail’i, Gazze Şeridi’ni de içeren
Filistin Toprakları’nda işgalci güç olarak görmeyi sürdürmektedir.
İsrail tarafından Gazze Şeridi’ne uygulanan ‘deniz ablukası’
uluslararası hukuk kapsamında hukuka aykırıdır ve dolayısıyla bu
ablukanın icrası hukuk dışıdır” denildi.
“Abluka”nın hayata geçirilmesi ve uygulanması bakımından da hukuka aykırı olduğunun savunulduğu raporda, şunlar vurgulandı:
“Abluka’nın ‘ucu açık’ niteliği uluslararası teamül hukuku
kapsamındaki zorunlu bildirim şartlarına, bilhassa da süre ve kapsamla
ilgili şartlara uymamaktaydı. ‘Abluka’ makul, orantılı ve gerekli
olmadığından hukuka aykırıydı.
‘Abluka’ beklenen askeri avantajla kıyaslandığında Gazze Şeridi’ndeki
halkı uğrattığı zarar bakımından aşırı nitelikteydi. ‘Abluka’ Gazze
Şeridi’ndeki bütün sivil halka yönelik toplu cezalandırma teşkil etmiş
olması nedeniyle hukuka aykırıydı.
İsrail’in ‘abluka’ ile amaçladığı nihai hedef, Gazze Şeridi’ndeki
halkı Hamas’ı destekledikleri için cezalandırmak olmuştur. İsrail’in
2007 yılında, başka seçenekleri olmasına rağmen ‘abluka’ uygulamayı
tercih etmiş olması ve kendisinin sözde askeri amaçlarını
karşılamamasına rağmen bunu ısrarla sürdürmesi bu yüzdendir.”
-“İSRAİL, YOL AÇTIĞI ZARARLARIN VE KAYIPLARIN TAZMİNİNDEN SORUMLUDUR”-
Uluslararası toplumun, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik ‘ablukasını’
bir toplu cezalandırma biçimi olarak kınadığının belirtildiği raporda,
“Uluslararası teamül hukuku uyarınca, insani yardım taşıyan gemilere
hukuka uygun biçimde saldırılması mümkün değildir” denildi.
Nihai raporda, İsrail’in saldırısının hukuki sonucu ve İsrail’e uygulanması istenen yaptırımlar şu şekilde yer aldı:
“İsrail, 31 Mayıs 2010 tarihli saldırısının sonucu olarak, diğer
unsurların yanısıra, yolcuların yaşam hakkını, kişi özgürlüğü ve
güvenliği hakkını, keyfi tutuklama veya gözaltı yasağını; ayrıca,
işkence veya diğer zalimane, insanlıkdışı veya aşağılayıcı muamele ya da
cezalandırma yasağını ihlal etmiştir.
İsrail yol açtığı zararların ve kayıpların tazmininden sorumludur.
İsrail’in saldırısının kınanması gerekmektedir. Bunun dışındaki her
türlü tasarruf, son derece önemli açık denizlerde seyir özgürlüğü
hakkından, tehlikeli bir emsal teşkil edecek sapma oluşturacaktır.”