Kurtuluş Savaşı’nın Kahraman Öğretmenleri
Kadını, erkeği, fen bilimcisi, tarihçisi, edebiyatçısı, ilahiyatçısı, rektörü, uleması, dervişi, öğretmeni, belletmeni, öğrencisi ile işgale karşı yek vücud direnen bir kalemli ordu…
Mareşal Fevzi Çakmak bir demecinde, Millî Mücadele’nin hazırlık yıllarında Anadolu’nun dört bir köşesinde pırıl pırıl çoban ateşlerinin yakıldığından söz eder. Çakmak’ın çoban ateşleriyle kastettiği, Türk’ü, Kürt’ü, Laz’ı Çerkez’i ile bir milletin Anadolu’da topyekun yakacağı bağımsızlık ateşinin kıvılcımlarıdır. İşte milletimizin giriştiği bu Millî Mücadele’de, Eğitim Ordusu’nun kahraman neferleri olan öğretmenler, üniversite hocaları, müderrisler, tekke dervişleri ve öğrencilerin de yer aldığını ve eşsiz katkılarda bulunduklarını Yitik Hazine Yayınlarından yeni çıkan “Millî Mücadele’de Kalemli Ordu” başlığını taşıyan kitaptan öğreniyoruz. Yitik Hazine’den Öğretmenler Günü Hediyesi: Kalemli Ordu Tarihçi Yazar İsmail Çolak tarafından kaleme alınan eser, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nü kutladığımız bu günlerde oldukça anlamlı bir nitelik kazanıyor. Bu yönüyle “Kalemli Ordu”, devletimizin kurulmasındaki üstün rollerinden ötürü öğretmenlere ve tüm eğitim camiasına, bir “hediye kitap” özelliği taşıyor. Konuyla ilgili Yazar İsmail Çolak şu açıklamalarda bulundu: “Ülkemizin eğitim neferleri de bu Millî Mücadele’nin her kademesinde ve her safhasında tüm güçleriyle mücadele ettiler. İşgallere karşı halkı bilinçlendirip teşkilatlandırmada, protesto mitinglerinde, kongrelerde ve hatta Kuva-yı Milliye’ye ve Düzenli Ordu’ya katılıp düşmanla çarpışmaya varana değin İstiklal Savaşı’nda “Kalemli Ordu” olarak hatırı sayılır bir rol oynadılar. Bu anlamda bağımsızlığımızın yeniden kazanılması ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulmasında, vatansever irfan ordusunun da büyük payının olduğu aşikârdır. Umarım kaleme aldığımız bu yeni eserimizle onların bu mücadeledeki yerine hakkıyla temas etmişizdir. 24 Kasım Öğretmenler Günü münasebetiyle onların ruhlarını şad edebilir ve kahramanlıklarını ölümsüzleştirebilirsek ne mutlu bizlere. Kitabımı onların manevi şahsiyetine ithafen tüm öğretmenlere ve eğitim ordusuna armağan ediyorum.” Konuyla İlgili İlk Kapsamlı Telif Eser İsmail Çolak, Millî Mücadele’nin bu önemli boyutunun, şimdiye kadar ihmal edildiğini ve derinlemesine ele alınmadığını belirtiyor. Konuyla ilgili kapsamlı bir literatür çalışması yaparak, dönemin yerel gazetelerini tarayarak ve okul kayıtlarını inceleyerek alanında Türkiye’de ilk kapsamlı telif eser olan bu kitabı hazırladığını kaydeden yazar, sözlerinin devamında şunları söyledi: “Kalemli Ordu çalışmamla, Millî Mücadele’nin karanlıkta kalan bir boyutunu gün ışığına çıkarmaya ve dolayısıyla tarihin aydınlatılmasına katkıda bulunmaya gayret ettim. Yayımlanan haliyle kitabın araştırma, yazma ve neşre hazırlık safhası neredeyse beş yılımı aldı. Oldukça geniş ve zengin bir kaynakçadan faydalandım. Eserin, Millî Mücadele tarihine ve eğitim tarihine katkı sağlayacağı ve referans teşkil edeceğine inanıyorum. Kitabı, kaynak niteliğini korumak kaydıyla, başta eğitim camiası olmak üzere öğrenciler, gençler ve genel okuyucu kitlesinin de dikkat ve ilgisini çekecek bir tarz ve üslupla kaleme aldım. Gayet sade, anlaşılır ve akıcı bir dil kullandım.” Öğretmenlerin Kahraman Temsilcileri Beş bölümden oluşan kitabın birinci bölümünde, Millî Mücadele’nin ve Cumhuriyet’in kurucu kadrosu arasında yer alan öğretmenlerin, kadını ve erkeğiyle, mitingler, kongreler, cemiyetler ve cephelerdeki gayret, fedakârlık ve kahramanlıkları ele alınıyor. İsmail Çolak’a göre, Adana’da direnişi ateşleyen Tarihçi Niyazi Bey, TBMM’nin Konya nasihatçisi muallim Mümtaz Bahri Bey, Kuvayı Milliye’nin hamisi Mehmet Muhlis Bey, heyecanlı yazılıları ve dinamizmiyle Çankırılı Ahmet Talat Bey, Maraşlı kahraman savaşçı Matematik muallimi Hayrullah Bey, Doğu’nun eğitim gönüllüleri Dursunoğlu Cevat ve Süleyman Necati Beyler, kitapta yer alan kahraman öğretmenlerin en mümtaz temsilcilerinden sadece birkaçı. Tarihçi İsmail Çolak, öğretmenlerin Millî Mücadele’deki yabana atılamaz yeri ve katkıları hakkında ilaveten şu bilgileri veriyor: “İstanbul’daki mitinglerde coşkulu konuşmaları, girişkenlikleri ve mücadeleleri ile en fazla dikkat çeken şu hanım eğitimcileri de unutamayız: Halide Edip, Nakiye (Elgün) Hanım, Müfide Ferit (Tek), Münevver Saime Hanım, Naciye Hanım, Hayriye Melek, Meliha Hanım, Sabahat Hanım, Zeliha Hanım ve Şukufe Nihal (Başar) Hanım. Ayrıca Anadolu’nun kahraman hanım öğretmenlerini, gayretli müdire Faika Hanım’ı da unutamayız elbette. Kitapta onların da cephe gerisi ve ateş hattındaki emsalsiz gayretlerine ve fedakârca hizmetlerine de yer verdim. Fatih, Üsküdar, Kadıköy, Sultan Ahmet mitinglerine konuşmacı olarak katılan eğitimci hanımların tarihe geçen konuşmaları bugün ibretle okunmayı fazlasıyla hak ediyor. Örnek Bir Kahramanlık Tablosu: ‘Bayrağı İndirmem!’ “Kalemli Ordu” kitabında yer alan örnek kahramanlık tablolarından birisi de Adana Sultanî’si müdürü olan tarihçi Niyazi Beye ait. Adana’nın işgal yıllarında yaşanan kahramanlık tablosu kitapta şöyle anlatılıyor: “9 Ocak 1919’da Fransız Komutanı Albay Bremond, Adana bölgesi işgal valiliğine atanmış ve halkı patlama noktasına getirecek hadiseler de ondan sonra zuhur etmiştir. Tam bir Müslüman ve Türk düşmanı olan Bremond, Adanalılar üzerindeki baskıyı arttırdıkça arttırmıştır. Vatansever öğretmen ve memurları görevinden uzaklaştırmıştır. Yetinmemiş; ana dili Fransızca yapmış, posta pullarına Kilikya Damgası vurmuş, kalpaklardaki ayı çıkarttırmıştır. Resmi dairelere ve sokaklara Türk bayrağının asılmasını yasaklamıştır. Esas amacı ise, halkı tamamen sindirmek ve millî direnişi kırmaktı. Fransızların bayrak yasağına rağmen, Adana Sultanî’si (Erkek Lisesi) binasında Türk bayrağı dalgalanmaya devam ediyordu. Albay Bremond, lisede Türk bayrağının dalgalanmasından ve Niyazi Bey’den son derece rahatsızdı. Vali Nazım Bey’i sıkıştırmış; derhal bayrağın indirilmesi emrini vermişti. Ancak Niyazi Bey hiç oralı olmamıştı. Daha da ileri giden Niyazi Bey, Albay Bremond’a şu haysiyetli cevabı vermekten çekinmemişti: “Lise resmi bir daire değil, kutsal bir kültür yuvasıdır. Bayrak indirilirse Türklerin millî duygularına büyük bir darbe vurursunuz. Bayrağı indirmeyeceğim!” Bu cevap üzerine Niyazi Bey’in görevine son verilecekti. Fedakâr, cesur ve vatansever Niyazi Bey, bu durum karşısında çok üzülmüş ve günlerce kahrından ve kederinden uyuyamamıştır. Nihayet bir gece bavulunu toplayıp, içinde ateşten kora dönen vatan derdiyle Adana’dan ayrılmaya karar verecektir. İstanbul’a gitmiş ve orada Kilikya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti yönetim kuruluna girerek, bu cemiyet çatısı altında millî faaliyetlerini yürütmüştür.” Hanımların Destansı Fedakârlığı ve Bağışlanan Gelinlik! Tarihçi İsmail Çolak’ın kaleme aldığı eserde geçen, kadınlarımızın sergiledikleri benzersiz fedakârlıkların en çarpıcılarından birisi de şu kahramanlık öyküsü: “Halkın gönlü, bütün imkânsızlıklara aldırış etmeksizin alabildiğince coşuyordu. Herkes elinde-avucunda kalan son şeyleri de Millî Mücadele uğrunda hiç çekinmeden sarf ediyordu. Kastamonu Kadınları Müdafaa-yı Hukuk Derneği de yardımda bulunmak için harekete geçmişti. Üyeler şehre yayılıp ev ev dolaşarak, ertesi gün ikindi namazından sonra şehitler için okunacak mevlit için Kastamonulu hanımları, Nasrullah Camii’ne davet etmişlerdi. İlan edilen vakitte Nasrullah Camii, genç, yaşlı pek çok hanımla dolmuştu. Mevlit sona ermiş, yapılan dualar ve Fatihalar şehitlere ithaf edilmişti. Mevlit sonunda Kastamonu Kadınları Müdafaa-yı Hukuk Derneği Umumi Kâtibi Saime Ayoğlu Hanım ayağa kalkarak; “Yüce Allah dualarımızı kabul buyursun” dedi. Kadınlardan oluşan cemaat hep birden “Âmin!” dedi. Ardından Saime Hanım kadınlara şöyle seslendi: “Düşman, ülkemizin kalbine yürümek istiyor. Ordumuz yeni bir savaşa hazır olmak zorunda. Ordumuza niye biz hanımlar da yardım etmeyelim?” Kadın cemaatten camiyi inleten “hay hay” sesleri yükseldi. Üç genç kız, saflar arasında tepsileri dolaştırmaya başladı. Kadınlar küpelerini, bileziklerini, taşlı yüzüklerini, boyunlarındaki takıları, para keselerini tepsiye bırakmaya başladılar. Herkesin ağzında tek bir cümle vardı: “Helal olsun!” Tepsiler tepeleme dolmuştu. Kastamonulu hanımların bu cömertliğini duyan Hatice adlı Zonguldaklı bir genç kız, düğünü için özene bezene diktirdiği gelinliğini satıp, bedeli olan 30 lirayı Kızılay’a bağışladı. Ki tarih bundan ne kadar da şan, şeref ve iftiharla bahsetse yine de az gelirdi. Milletimizdeki bu hamiyetli, hasbi ve diğerkâm ruh, tüm Millî Mücadele boyunca canlılığını hiç yitirmemişti.” Genç Nesillere Ebedî Numune-i İmtisal İsmail Çolak, liseli ve üniversiteli öğrencilerin fedakârlık ve kahramanlıklarının, bugünün genç kuşakları için ne anlam ifade ettiği üzerine şu değerlendirmeleri yapıyor: “İstanbul ve Anadolu’da okullarda okuyan öğrencilerin Millî Mücadele’deki fedakârlıklarını asla göz ardı edemeyiz. Okullarını, gençliklerini, hayallerini ve ideallerini bir kenara koyup erteleyerek, onlar da destansı kahramanlıklarda bulundu. Vatana borçlarını canlarıyla ve kanlarıyla ödediler. Yaşatma derdi ve geride kalanlara hür bir ülke bırakma sevdası ile kendi hayatlarını feda ettiler. Taze bedenlerini ülkelerinin geleceğine ve gelecek nesillere severek armağan ettiler. Bu büyük bir fedakârlık ve kahramanlıktır. Onların kahramanlıkları, vatan sevgileri, tarih şuurları, fedakârlıkları ve mesuliyet duyguları günümüzdeki ve gelecekteki nesillere her daim numune-i imtisal teşkil edecek ve ilelebet baş tacı edilecek niteliktedir.” (Haber 7)