CHP’nin asıl lideri ‘O’ mu olacak?
Koru’ya göre yeni genel başkan Kılıçdaroğlu, operasyonun bir parçası ve AK Parti’ye karşı büyük bir oluşum yolda.
Erhan Çelik’le Kanal 7 Haber Saati yorumcusu Fehmi Koru, Arka Plan’da önemli bir iddia ortaya attı. Buna göre Kılıçdaroğlu’nun yerine gelecek kişi CHP’nin vitrinine giren Süheyl Batum olacak.
Geride bıraktığımız haftasonunda CHP kurultayında genel başkan seçilen Kemal Kılıçdaroğlu’nun ’emanetçi’ olduğunu söyleyen Koru, iddiasını şöyle sürdürdü..
DÜNE KADAR ADI DP LİDERLİĞİ İÇİN ANILIYORDU
‘Deniz Baykal ve partinin ileri gelenleri ‘Bu bir operasyondur’ diyorlar. Komployla karşı karşıya olduklarını söylediler. Dostlarımla bunu konuştuğumda Kılıçdaroğlu’nun bu operasyonda CHP’nin genel başkanı olamayacağını söylediler. ‘Peki kim olacak bu lider?’ dediğimde de daha düne kadar Demokrat Parti’nin başına geçeceği söylenen ‘Süheyl Batum’ dediler.
Batum şuan da CHP’nin MKYK üyesi olduysa doğrusu ‘operasyon’ dedikleri şey ciddi olmalı. Belki de sağı CHP içinde birleştirebilirler. DP de bu oluşuma sokulabilir. Kılıçdaroğlu’nun başkan seçildikten sonra yaptığı konuşmayla DP lideri Cindoruk’un söylemleri arasında büyük paralellikler var.” dedi.
Koru’nun bir çarpıcı iddiası da ‘AK Parti ve BDP dışındaki partileri CHP’nin de içinde olduğu bir oluşum içinde toplamak tan bahsediliyor’ oldu..
KÖŞE YAZISINDA DAHA CİDDİ İDDİALARDA BULUNDU
Fehmi koru Yeni Şafak Gazetesi’nde Taha Kıvanç mahlas ismiyle yazdığı yazısında ise kasetle ilgili yine bomba iddialarda bulundu. Kaset şantajının arkasında Almanya’nın bulunduğunu belirten Taha Kıvanç, olayların gelişimini şöyle anlattı:
Senaryolardan senaryo beğenin
‘Yandaş medya’ diyorlardı, sonunda gerçek ‘yandaş medya’ tabak gibi ortaya çıkıverdi: Manşetlerinden sütunlarına kadar her yeri CHP’liler tarafından işgal edilmiş gazeteler ve “CHP” derken 32 dişi birden görünen beşuş çehreli yorumcular…
Kendi hesabıma Türkiye’de demokrasinin sarsılmaz bir hal alabilmesi ve olgunlaşması için ‘güçlü’ bir anamuhalefet partisine ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Ak Parti ilânihâye ülkeyi yönetecek değil ya, bir gün seçmen ondan da bıkacak; o taktirde iktidara gelecek parti de işleri kaldığı yerden sürdürmeli, bayrağı yere düşürmemeli…
CHP’nin böyle bir hedefe doğru yol alması beni ancak mutlu eder.
Donanımı müsaitti, Deniz Baykal böyle bir liderlik sergileyebilirdi; ancak kendisine pek yakışmayan bir çizgi izlemeyi tercih etti. İktidar partisinin tekerleğini patlatmak, adaletin peşine düştüğü maceraperestlerin avukatlığına soyunmak neyineydi Deniz Bey’in? Sonunda partisini ve kendisini ‘komplo’ yapılabilir hale getirdi.
Dün, Mehmet Altan, “Ankara’da konuşulan söylenti” olduğunu belirterek, Baykal’ın başına gelenin kimin işi olabileceğine dair bir senaryoyu okurlarıyla paylaştı star’da…
Ankara benim bıraktığım yerde hâlâ: Ak Parti’nin darbeyle götürülemeyeceğini anlayan askerler CHP’yi adam etme derdine düşmüş, Baykal’a “Bırak, git” demişler… Baykal reddedince ortaya çıkmış kaset…
Mehmet Altan, ‘asker’ yerine ‘Ergenekon’ sözcüğünün de konulabileceğini söylüyor ve bu teze dayanak olmak üzere Baykal’ın bazı sözlerini hatırlatıyor…
Şimdikine benzer ortamlarda askerin akla gelmesinin sebebi, geçmişte bu tür işlerin arkasında onların olmasından… Bülent Ecevit’in son başbakanlığı döneminde alan temizliği için o sırada kuvvet komutanlığı mevkiinde bulunan askerlerin çabaları gelişmeleri yakından izleyenlerce kitaplaştırıldı. Önce siviller çalmış askerlerin kapısını; sonra komutanlar bir gazeteci ve bir gazete manşeti aracılığıyla Ecevit’in çekilip gitmesini istediklerini duyurmuşlar. Sonra da, yerine gelmesini arzuladıkları politikacıya, “Bunu sağla, başbakan ol” baskısı yapmışlar…
Askerler yazılanları tekzip etmedikleri için o dönemde yaşanan kargaşada rolleri olduğunu biliyoruz. Hani Emin Çölaşan’ın, “Ecevit yıkanmıyor, tırnakları pis” yazıları yazdığı dönem…
Bir hafta içerisinde lideri değişen CHP’deki altüst oluşta askerin parmağı olabilir mi gerçekten?
“Hayır, olamaz” dedi, olayları hep dış bağlantılarıyla değerlendirme eğiliminde olan dostum… “Ecevit’i o dönemde Amerikalılar göndermek istiyordu; şemandaki ‘İşadamları askere gitti’ başlangıcının doğrusu şöyle olmak zorunda: ‘Amerikalılar işadamlarının kulağına fısıldadı, onlar da askere gitti’…”
“Peki, kendiliğinden mi oldu şu son iki haftadaki her şey?” soruma, siyasi gelişmelerde hep ‘dış parmak’ arayan dostum mütebessim bir çehreyle şu cevabı verdi: “Elbette ki, hayır…” Ona göre, CHP’deki karışıklık ve ardından gelen sükûnette dışımızdaki birilerinin katkıları çok büyük… “Almanlar Deniz Feneri komplosunu yeni bir merhaleye taşımış oldu” dedi dostum.
Kimbilir burada kaç kez yazdığım için hatırlarsınız: Aynı dostum ‘Deniz Feneri’ yaygaralarının daha ilk gününden “Almanya’ya dikkat” uyarısında bulunuyor. Ona göre, Alman istihbaratı eliyle Türkiye’deki siyasi hayat yeniden tanzim edilmek isteniyor. Oradaki derneğin içerisine yerleştirdikleri köstebekler marifetiyle yaptırılan ‘yanlışlar’ ortaya çıkartıldı. ‘Pazarlık’ yöntemiyle en baştan ceza verildiğinde davaya devam edilmezken, kural çiğnenerek haftalarca canlı yayınlanan duruşmalar yapıldı.
Dostum, o zaman da, “Bu iş burada kalmayacak, göreceksiniz, Almanya siyaseti de karıştıracak” diyordu.
Şimdi de, “Sen ilk günden fark ettin, rakiplerine ‘yandaş medya’ sıfatını uygun görenler, ‘CHP’li medya’ gerçeğini örten perdeyi kaldırma pahasına devreye girmek zorunda kaldılar” dedi bana. “CHP’li olmasına CHP’liler, ama ötesi de var” diye ekleyerek…
Aklıma gelenler şu: Deniz Feneri konusunu Türkiye’ye taşıyan kişi Kemal Kılıçdaroğlu’ydu. Almanya’ya gitti, üzerinde ‘gizli’ ibaresi bulunan belgeler ve mahkeme kayıtlarını zorlanmadan elde etti. Sanık avukatlarından bile ilerideydi belge elde etmede Kemal Kılıçdaroğlu…
YAZININ TAMAMINI ORJİNAL HALİYLE OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Zekâsına güvensem de, dostumun “Almanlar birini denediler, sonra onu CHP’nin başına getirdiler” iddiasına “Hah, işte bu” diyemedim. Kendisine inanmaz bakışlarla mukabele ettiğimi görünce, “Operasyon bitmiş sayılmaz, esas oğlan henüz ortaya çıkmadı” dedi bana…
Ne demek istediyse…