Haber 16

Babacan’dan ekonominin geleceği

“Eskiden ağırlıklı olarak bize Türkiye’yi sorarlardı, şimdiyse daha çok dünyayı, Avrupa’yı, G20 gündemini…

Babacan’dan ekonominin geleceği
  • Ekonomi / Son Dakika
  • 26 Eylül 2011
  • Babacan’dan ekonominin geleceği için yorumlar kapalı
  • 406 KEZ OKUNDU

“Eskiden ağırlıklı olarak bize Türkiye’yi sorarlardı, şimdiyse daha çok dünyayı, Avrupa’yı, G20 gündemini soruyorlar. Avrupa’ya ve bölgeye bakıldığında ‘karanlık’ ama Türkiye orada ‘parlak nokta’. Bu tabiri çok duydum ikili görüşmelerimde.


Türkiye’ye doğrudan bir ulaşma etkisi olmaz ama Yunanistan’ın o domino taşları devrilirken, Avrupa’daki genel durumu bozarsa, Avrupa’nın iç pazarında bir sorun yaşanırsa, bizim Avrupa’ya ihracatımız çok. Doğrudan değil ama Avrupa üzerinden bir miktar bir şeyler olabilir.”


 Bu önemli açıklamalar ekonominin patronu Ali Babacan’a ait. Yunanistan’ın iflası gündemde. Olası bir krizde Türkiye’nin ne kadar etkileneceği merak konusu. Babaca merak edilenleri yanıtladı.


YAPISAL REFORM PAKETİ GELİYOR


Babacan, yapısal reformlarda da, yatırım ortamını iyileştirmekten, istihdam, bankacılık ve finans sistemine kadar çok geniş bir hazırlıklarının söz konusu olduğunu kaydederek, İstanbul’u 2023 yılı itibariyle dünyanın en büyük 10 finans merkezinden birisi yapma hedefi doğrultusunda ayrı bir yasal paket hazırladıklarını, kayıtdışıyla mücadeleyle ilgili bir strateji planı geliştirdiklerini, özellikle cari açıkla da mücadeleye yardım edecek şekilde bazı yatırımların Türkiye’de yapılıp, bazı ürünlerin daha çok Türkiye’de üretilmesini teşvik edecek bir yeni mekanizma üzerinde çalıştıklarını anlattı.


Başbakan Yardımcısı Ali babacan Türkiye’nin Washington Büyükelçiliği’nde düzenlediği basın toplantısında New York ve Washington’daki 9 gündür sürdürdüğü temaslarıyla ilgili bilgi verdi.


HEDEF 2030


Büyümeyi nasıl sürdürülebilir hale getirebilecekleri, uzun vadede dünyanın kaynaklarını nasıl bu büyüme için yeterli kılabilecekleri, yoksullukla mücadele için neler yapmaları gerektiği gibi konuları içeren bir rapor hazırlamakta olduklarını ifade eden Babacan, 2015 yılında Binyıl Kalkınma Hedefleri’nin süresinin dolacağına işaret ederek, şimdi bu raporla 2030 yılıyla ilgili hedefler hazırladıklarını belirtti.


Babacan, New York’ta daha sonra ise daha çok Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmelerine iştirak ettiğini, bir yandan da yatırımcılarla bazı programlara katıldığını kaydetti.


ÜÇ GÜNDE 27 AYRI PROGRAMA KATILDI


Washington’a geldikten sonra ise önce G20 Ekonomiden Sorumlu Bakanlar ve Merkez Bankası Başkanları toplantısına katıldığını anlatan Babacan, bunun ardından da Uluslararası Para ve Finans Komitesi’nin (IMFC) oturumlarına ve Dünya Bankası Kalkınma Komitesi’nin resmi toplantılarına iştirak ettiğini, ayrıca yatırımcıların katıldığı konferanslarda konuşmacı olarak yer aldığını, bu konferanslarda Türk ekonomisi ve dış politikası, Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyadaki gelişmeler, küresel kriz, Avrupa krizi gibi konuları değerlendirdiklerini aktardı.


Babacan, ayrıca uluslararası finans kuruluşlarının yöneticileriyle görüşmeler yaptıklarını, İslam Kalkınma Bankası tarafından düzenlenen ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerinin katıldığı bir toplantıda ana konuşmacı olarak, Türkiye’nin istihdamda ve işsizlikle mücadelede elde ettiği başarıları anlattığını belirtti.


Özel finans kuruluşlarının yöneticileriyle ayrı ayrı ikili görüşmelerde bulunduğunu kaydeden Babacan, Uluslararası Finans Enstitüsünün toplantılarında yer aldığını, Brookings Enstitüsünün Kemal Derviş ve bazı ülkelerin bakanlarıyla birlikte düzenlediği toplantıya iştirak ettiğini, BM Genel Sekreteri’nin verdiği görevle özellikle dar gelirli ve dezavantajlı kesimlere finansın ulaşması için dünya genelinde neler yapılması gerektiği konusunda bir çalışma hazırlayan Hollanda Veliaht Prensesi Maxima ile görüştüğünü söyledi.


Babacan, sonuç olarak Washington’da bulunduğu üç günlük süre içerisinde 27 ayrı programı içeren çok yoğun temaslarının olduğunu anlattı.


”HER ORTAMDA TÜRKİYE ÇOK TAKDİR EDİLİYOR”


Dünya Bankası IMF yıllık toplantılarında çok sayıda muhatabıyla görüşme imkanı bulduğunu ve pek çok toplantıya katıldığını, bu sayede dünyanın genel gidişatı ve Avrupa’daki gelişmeleri kapalı ve açık oturumlarda, birebir özel görüşmelerde yerinde tespit etmiş olduklarını belirten Babacan, sözlerine şöyle devam etti:


”Genel anlamda bakacak olursak, hem küresel ekonomi, özellikle ama Avrupa merkezli bakacak olursak, sıkıntılı bir tablo söz konusu. Burada son birkaç haftadır gittikçe yoğunlaşan bir şekilde dünya ekonomisinin 2012’de önceden beklendiği kadar hızlı büyümeyeceği, hatta 2011 yılında büyüme beklentilerinin aşağı doğru revize edildiğini görüyoruz. Yine Amerikan ekonomisinin büyüme beklentileri geçen hafta içerisinde, hem bu yıl, hem gelecek yıl için aşağı doğru revize edildi. Avrupa ekonomisinin de büyümesi Amerika kadar olmasa da yine aşağı doğru revize edilmiş durumda. Yani bundan 2 ay öncesine göre bakacak olursak, bugün itibariyle 2011 ve 2012’nin genel ekonomik büyüme tablosu bir miktar daha gerilemiş görünüyor.


Burada tabi sorunları tartıştık ama çok şükür gerçekten Türkiye olarak her oturumda, her ortamda ayrışıyoruz. Yani bütün sorunlar tartışılırken, Türkiye’den konu açıldığı zaman, ‘Türkiye çok farklı, sizin ciddi bir probleminiz yok. Burada yaşananların hiçbirisi sizde yok’ gibi, gerçekten her ortamda Türkiye çok çok takdir ediliyor. Çok sayıda neyi, nasıl yaptığımızla ilgili soru alıyoruz. Bir de dünyaya, G20’ye, Avrupa’ya nasıl baktığımız çok soruluyor. Eskiden ağırlıklı olarak bize Türkiye’yi sorarlardı. Şimdi bize daha çok dünyayı, Avrupa’yı, G20 gündemini soruyorlar. Yani artık Türkiye’ye sadece kendisine nasıl baktığı değil, dünyaya ve Avupa’ya nasıl baktığı, oradaki gelişmeleri nasıl değerlendirdiği soruluyor. Burada tabi Türkiye’nin artan etkinliği ve aktivitesi çok çok etkili. Bir yandan karamsar bir tablo dünyayla, ama özellikle Avrupa’yla ilgili. Öte yandan, tüm bu karmaşık tablo içerisinde gerçekten ayrışan ve sık sık şu tabiri duydum; ‘bright spot’ (parlak nokta). Amerikalılar özellikle çok kullanıyor. Avrupa’ya ve bölgeye bakıldığında ‘karanlık’ ama Türkiye orada ‘parlak nokta’. Bu tabiri çok duydum ikili görüşmelerimde”.


Babacan, dolayısıyla bir yandan tüm bu gelişmeleri yakından izleyip, diğer yandan uyarılar ve tavsiyelerde bulunmaları gerektiğini belirterek, bunun da zaten kendilerinden beklenen birşey olduğunu söyledi.


”ORTA VADELİ PROGRAMI SUNDUKTAN SONRA YAPISAL REFORMLARA EĞİLECEĞİZ”


Öte yandan olası olumsuz gelişmelere karşı da Türkiye olarak hazırlıklı olmaları gerektiğini kaydeden Babacan, ”Biz zaten bu hazırlıkları, senaryo analizlerimizi, olası gelişmeler karşısında alternatif hangi stratejileri izleyeceğimizi zaten epeydir çalışıyoruz, bunları bir ölçüde zaten paylaştık da. Önümüzdeki haftalar içerisinde bizim artık bu Orta Vadeli Programımıza son şeklini verip, 2012 bütçesinde TBMM’ye gönderdikten sonra ağırlıklı olarak yapısal reformlara eğileceğiz” diye konuştu.


”HERKES TÜRKİYE’Yİ BİR ROL MODELİ OLARAK GÖRÜYOR”


Tüm bunların, Türkiye’nin coğrafyasındaki gelişmelerle de bir ölçüde bağlantılı olduğunu belirten Babacan, sözlerine şöyle devam etti:


”Biz kendimiz hiçbir zaman ifade etmiyoruz ama, ABD’deki temaslarımda tüm bölge için, yani Ortadoğu ve Kuzey Afrika için (Türkiye’yi) bir rol modeli olarak görüyor herkes. Bu tabiri çok sık duydum. Pek çok kişi yorumlarında , ‘siz ne yapıyorsanız, o ülkeler bakmalı, sizin 9 yıldır yaptığınız reformları pek çok ülke de yapmalı’ diyor. Tabi biz bu ifadeyi kullanmıyoruz. Sadece diyoruz ki, ‘biz kendimiz reformları yapıyoruz, bu reformlar başka ülkeler için ilham kaynağı olabilir, o ülkelerle bu olumlu tecrübelerimizi her zaman paylaşmaya hazırız’ diyoruz. Hatta Kalkınma Bakanlığının içinde ayrı bir birim kurduk. Amaç sırf, bu tür konularda destek isteyen ya da bizim yaptıklarımızı öğrenmek isteyen ülkelere buradan arkadaşlarımız gitsin, anlatsınlar diye. Örneğin geçen hafta Irak Merkez Bankası heyeti geldi. Paralarından üç sıfır atacaklarmış. Bizim Merkez Bankamızla görüştüler. Biz altı sıfırı nasıl attık, onu iki gün boyunca çalıştılar. Çünkü belki son 20-30 yılın en başarılı para birimi değiştirme operasyonuydu, sıfır atmak açısından baktığınızda”.


”DÜNYA EKONOMİSİNDEKİ SIKINTILI TABLODAN AYRIŞMIŞ BİR TÜRKİYE…”


Babacan, mevcut dönemin, dünya ekonomisi açısından sıkıntılı, ancak Türkiye’nin kendini ayrıştırdığı ve geleceğe güvenle baktığı bir dönem olduğunu söyleyerek, şunları kaydetti:


”Aslında sebepleri de çok zor şeyler değil. Bu ayrışma nasıl oldu, şu anda problemin ana kaynağı olarak, iki tane önemli sorun alanı var. Biri bankacılık, bankalarda problem var. Bir de kamu borcu çok yüksek ülkelerde. Bu kamu borçlarını bazı ülkelerin ödeyip ödeyemeyeceği tartışılıyor. Her iki alan da Türkiye’nin güçlü olduğu alanlar. Türkiye’nin bankacılık sistemi 2004-2006 yılları arasında yaptığımız reformlarla çok sağlam yapıya kavuştu. Son krizde bu test edildi, o açıdan sorunumuz yok. Türkiye’nin bugün bütçe açığı Avrupa ortalamalarının üçte biri. Kamu borcunun milli gelire oranı Avrupa ortalamasının yarısının altında, yani yüzde 40’ın da altında bitireceğiz bu sene. Dolayısıyla o iki tane temel sorun alanı, bankacılık ve kamu maliyesi, Türkiye’nin tam tersine güçlü olduğu alanlar. İşin tekniğine baktığımızda böyle bir ayrışması var Türkiye’nin.


Bir de tabi bu sorunlar nasıl çözülecek diye baktığımızda çoğu siyasi karar gerektiren işler. Maalesef pek çok gelişmiş ülkede şu anda zayıf hükümetler işbaşında. Koalisyonlar, azınlık hükümetleri ya da hükümetle parlamento arasında bir uyum söz konusu değil. Pek çok ülkenin başbakanı, ‘ben bunu kendi meclisimden nasıl geçireceğim’ ifadesini sık kullanıyor. Yani öyle bir ortamda doğrular görülüyor, fakat bu doğruları yapacak güce ve iradeye sahip olan hükümet sayısı maalesef fazla değil dünyada.


Türkiye’ye dönüp baktığınızda ise tam tersine, 2011 Haziran’daki seçimlerde daha da güçlenerek çıkmış bir tek parti hükümeti, 9 yıldır işbaşında olan tecrübeli bir ekip var. Meclis’te rahat çoğunluğu olan bir iktidar işbaşında. Dolayısıyla çözüm konusunda da gelişmiş ekonomilerin zafiyet alanı, bize dönüp baktığınızda tam bizim de güçlü olduğumuz bir alan. Türkiye ayrıştıysa, bu kadar hızlı büyüme varsa, güven ortamı bu kadar güçlüyse, bunun özüne inip baktığınızda bu faktörler yer alıyor”.



Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, iki ay öncesiyle karşılaştırıldığında dünyadaki durumun biraz daha negatife doğru gitmiş göründüğünü, daha farklı bir konjonktürün olduğunu belirterek, ekim ayında açıklanması öngörülen Orta Vadeli Programla ilgili çalışmalarına bu yeni konjonktürü dikkate alacak şekilde son şeklini vereceklerini bildirdi.


Türkiye’nin Washington Büyükelçiliğinde düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtlayan Babacan, ”ABD’de katıldığı toplantılardan edindiği izlenimler doğrultusunda, yakında açıklanacak Orta Vadeli Program’da bir revize yapılmasının sözkonusu olup olmadığına” dair bir soru üzerine, küresel kriz dönemindeki ilk orta vadeli programın 2009 yılının eylül ayında açıklandığını hatırlatarak, o günlerde pek çok ülke bütçe açığını artırarak, yani daha çok para harcayarak ya da vergileri azaltarak ekonomiye canlılık getirmeye çalışırken, Türkiye’nin, tam tersine, bütçe açığını azaltacak ve üç yıl boyunca da basamak basamak azaltmaya devam edecek bir program açıkladığını söyledi.


Babacan, bu konuda şunları kaydetti:


”O günlerin uluslararası manşetlere bir bakın, İspanya Başbakanı demiş ki ‘ben ekonomiyi düzeltmek için tedbir alıyorum, vergileri azaltıyorum, şu kadar daha para harcıyorum’. Yunanistan’ın tedbirlerine bakın hatta, hep bütçe açığını artırma yönündeki tedbirler, yani devlet daha çok para harcasın, devlet biraz ‘can suyu’ versin ki ekonomi canlansın. İyi de eğer o devletin zaten borcu boğazına kadar geldiyse ve ilave yapacağı harcama veya bütçe açığını artıracağı o rakam da o borcun üzerine eklenecekse, zaten borç durumu ciddi sıkıntılıyken durumu daha da kötüye götürecekse, o tür politikalar işe yaramıyor. Bunu Yunanistan, arkasından İspanya, İrlanda, Portekiz hepsi yaşadı, şimdi İtalya yaşıyor.


Dolayısıyla biz baştan çok farklı bir yol seçtik kendimize, ‘bu işin özü güvendir’ dedik. Güveni merkeze koyacaksınız, sonra da o güveni artırmak için nereye, nasıl müdahale etmeniz gerekiyor, ona bakacaksınız. Yoksa diyelim ki işte ailelerin her birinin bütçesine 300’er dolar daha para getirecek bir tedbir alıyorsunuz ve bekliyorsunuz ki 300 dolar daha vergiyi düşürdük, şimdi ailenin kazancı 300 dolar daha artacak, gidecek o 300 doları harcayacak, harcayınca da ekonomi canlanacak. İyi de o ailenin reisi gelecek ay işini kaybetmekten korkuyorsa ya da siyaset sahnesine bakıp, o tartışmalardan, kavga gürültüden korkup, ‘bu iş kötüye gidiyor, ne olacağı belli olmaz’ havasındaysa, siz 300 dolar değil. 3000 dolar daha cebine para girecek şekilde vergiyi düşürün, bu işe yaramıyor malesef. Pek çok ülke yaşadı bunu. Bazıları hatta hala yanlışa devam ediyor”.


”BİZ ‘ÖNCE DEVLET SAĞLAM OLACAK’ DEDİK”


Babacan, işin özünde güvenin olduğunu, dolayısıyla güven ortamını nasıl sağlayacaklarına baktıklarını belirterek, şöyle devam etti:


”Güven ortamı öncelikle kamu maliyesinin sağlam oluşundan geçiyor. Yani devletin hesabı kitabı sağlam olacak. Devletin borcu yönetilebilir miktarda olacak. Devletin bütçesi, geliri, gideri dengeli olacak. Eğer devlet sağlam olmazsa dengeleri kurmak mümkün değil, çünkü 2009’da, yani kriz ilk başladığında bir bankacılık krizi olarak başladı. Bankalar sorun yaşamaya başlayınca, devletler ‘biz buardayız’ dediler, bankalara arka çıktılar, bankaların

BU KONUYU SOSYAL MEDYA HESAPLARINDA PAYLAŞ
ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ