ABD Müslüman kardeşlerden neden korkuyor?
İlk olaylar başladığı günden bu yana Mısır’ın gündemden düşmediği ABD’de, Mübarek’in istifasının hemen ardından, haftalardır süren “Mısır’ın geleceği” tartışmaları yeniden alev aldı.
ABD’de, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’in
istifasının ardından başlayan yeni hükümetin nasıl bir yapıda olacağı
tartışmalarında, Kongre üyeleri, özellikle Müslüman Kardeşler’in
yönetimde etkili güç olma ihtimaline dair endişelerini dile getirirken,
bazı uzmanlar da ülkede etkin olan ordunun, demokrasiye geçişe ne kadar
istekli olup olmayacağını tartışıyor.
Konuya dair ilk tepkiler Kongre üyelerinden gelmeye başladı.
Mübarek’in istifasını olumlu karşılayan Kongre üyeleri, özellikle
Müslüman Kardeşler grubunun Mısır’daki yeni yönetimde etkili bir güç
olarak yer alması ihtimaline karşı endişelerini dile getirdi. Kongre
üyelerinin ilk açıklamaları, “aşırılık yanlısı İslamcıların, ABD’nin
Mısır gibi kilit bir müttefikini, ABD’ye zarar vermeye ve Kahire’nin
İsrail ile barış anlaşmasını bozmaya çalışan grupları besleyen bir
rakibe dönüşebileceğine” dair Washington’da duyulan kaygıları
yansıtıyor.
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi
Ileana Ros-Lehtinen, Mübarek’in istifasının ardından yaptığı açıklamada,
Mısır’daki muhalif Müslüman Kardeşler grubunun Kahire’de daha büyük
nüfuza sahip olabileceği ihtimalini dile getirdi.
Lehtinen, “Bu olayları, güç kazanmak, Mısır halkını baskı altına
almak ve Mısır’ın ABD, İsrail ve diğer özgür ülkelerle ilişkilerine
büyük zarar vermek amacıyla kullanma arayışı içine girebilecek Müslüman
Kardeşler ve diğer aşırı grupların sürece dahil olmasının kesin olarak
reddedilmesi çağrısında bulunmalıyız” dedi. Lehtinen, ABD’nin, “Mısır’da
özgürlük ve demokrasiye doğru sakin ve sistemli geçiş süreci için”
koşulların yaratılmasına yardım etmeye odaklanması gerektiğini belirtti.
Diğer Kongre üyelerinden gelen açıklamalarda ise Müslüman Kardeşlerin
ismi açıkça telaffuz edilmese de, birçok Kongre üyesi, Mısır’da bundan
sonra nasıl bir iktidarı yönetime geleceğinden duydukları kaygılara
vurgu yaparak, İran’dakine benzer bir İslam devriminin görülmeyeceğini
umduklarını kaydettiler.
Temsilciler Meclisi Ortadoğu alt komitesinin kıdemli üyesi Demokrat
Gary Ackerman, “Mısır halkının, bu coşkulu ve barışçıl devrimi, boğucu
ve zalim Mübarek rejiminin yerini, baskıcı bir dini rejim ve bölgesel
istikrarsızlığın alması için yaptıklarına inanmıyorum” dedi.
Cumhuriyetçi milletvekili Mike Pence de, Dış İlişkiler Komitesi’nin
oturumunda yaptığı açıklamada, “Sistemle geçişin neyi ve kimi
kapsayacağına yönelik kaygılarım var” ifadesini kullandı.
“ORDUNUN, MÜBAREK’İN YERİNE GEÇEBİLECEĞİ ENDİŞELERİ PEK TASAVVUR EDİLEBİLİR DEĞİL”
Brookings Entitüsü Dış Politika Başkanı Yardımcısı Martin Indyk,
Mübarek’in istifasının ardından kaleme aldığı yazıda, Mısır halkının
azmi ve yaratıcılığıyla “köleliğin zincirlerini kırdığını” ifade etti.
Artık Ortadoğu’nun hiçbir zaman aynı olmayacağını belirten Indyk,
ordunun Mübarek rejiminin yerine geçebileceğine dair endişelerin pek
tasavvur edilebilir olmadığını kaydetti.
Indyk, “Öncelikle insanlar özgürlüğü ve kolektif olarak protesto
yapmanın gücünü tattı. Bu nedenle, baskıcı bir yönetimin yeni bir
şeklini kabul etmeleri çok zor. Yönetimden ziyade halkı koruyan bir
tutum sergileyen ordunun da şimdi halkı baskı altına alacağına inanmak
zor” ifadesini kullandı.
Indyk, “Arap dünyasının en güçlü, en büyük ve en etkili ülkesi olan
Mısır’ın otokrasi yerine demokrasiyi tercih ettiğini” belirtti.
“ORDUNUN DAHA GENİŞ DEMOKRASİYİ KABUL ETMEYE HAZIR OLUP OLMADIĞINI BİLMİYORUZ”
CNN’in internet sitesine yazan, Brookings Enstitüsüne bağlı Saban
Merkezi direktörü Kenneth Pollack da Mübarek’in istifasını,
protestocuların “dramatik zaferi” olarak nitelendirerek, Mısırlıların,
“kendi dönemleri”ni kutlamayı hak ettiğini belirtti.
Modern ve demokratik bir Mısır için daha yapılacak çok şey olduğunu
ifade eden Pollack, Mısır’ın sorunlarının Mübarek dönemiyle
başlamadığını, onun gitmesiyle de son bulmayacağını kaydetti.
Pollack, “durağan, yozlaşmış ve baskıcı sistemin” büyük parçalarının
hala yerinde durduğuna dikkati çekerek, ordunun üst kademelerinin bu
sistemin temel direklerinden biri olduğunu anımsattı. Pollack, “Bu
nedenle, biz de Mısır halkı da ordunun, çok daha önemli ve geniş
demokrasi, hukukun üstünlüğü ve ekonomik reform taleplerini kabul etmeye
hazır olup olmadığını bilmiyoruz” ifadesini kullandı.
Ordunun, halkı bir arada tutma gibi önemli rolünü oynamaya devam
etmesi, kaosa düşülmesininden kaçınması ve devrimi “kendi amaçları için
kullanma yollarını arayan” radikal unsurları uzaklaştırması ve
demokrasiye barışçıl geçişi gözetmesi gerektiğini anlatan Pollack, “Ben
dahil birçok kimse genel bir model olarak Türkiye’yi işaret etse de,
Türk ordusunun, geçmişte, kendi uzun geçiş dönemi boyunca birçok kereler
demokrasiye dair sabrını kaybettiği de hatırlamalıyız” ifadesini
kullandı.
“BİN LADİN’İN KABUSUNA TANIKLIK EDİYORUZ”
Politico dergisine yazan düşünce kuruluşu uzmanı Shibley Telhami,
“Mısır’ın geleceği açısından birçok konu belirsiz olsa da bir şey kesin:
Usame Bin Ladin’in kabusuna tanıklık ediyoruz” yorumunda bulundu.
Telhami, 11 Eylülden sonra, El Kaide’nin “muharip İslam’ın doğru yol
olduğunda ısrar ettiğini”, ama Mısırlıların, bunun aksine, “rejimin,
masumları öldürme ile değil, barışla devrilebileceğini” gösterdiğine
işaret etti.
“Mısır halkının ideolojik olmayan barışçıl isyanlarının başarılı
olması halinde, El Kaide’nin gücü devam etse de kamuoyuna hitap
edemeyeceğini” kaydeden Telhami, protestocuların kendi beklentilerini
yerine getirmede başarısız olması halinde ise bu durumun “Amerika’nın
kabusu” olacağı yorumunda bulundu.
Müslüman Kardeşlerin de protestoların ana oyuncularından olmadığını
belirten Telhami, “Diğer politik gruplar gibi onlar da kendi
fırsatlarını yaratmaya çalışacak. Kimse, açık bir seçimde ne kadar
başarılı olacaklarını bilemez. Ancak, kim seçilirse seçilsin ve amaçları
ne olursa olsun, hepsi ordu ile birlikte hareket etmek zorunda”
yorumunda bulundu.
Bundan sonra ne olursa olsun, sonuçlarıyla Mısır halkının
yaşayacağına dikkati çeken Telhami, bundan sonra ABD-Mısır ve
Mısır-İsrail ilişkileri ile Müslüman Kardeşler’in Mısır’daki gücü ve
rolünün nasıl olacağı ABD’deki tartışmaların “aslan payını”
oluşturduğunu kaydetti.