İsrail bu dostluğa düşman
İsrail neden böyle bir dostluğa düşman olaak bakıyor? Neden istemiyor?
Washington Post yazarı Ignatius, Obama ve Erdoğan’ın dostluğunun, G-20 Zirvesi’ndeki ‘açık sözlü’ konuşmanın ardından başladığını yazdı.
Ignatius’a göre, ”İki liderin bu derecede iyi ilişkilere sahip olduğu gerçeği İsrail’in Beyaz Saray ile olan rahatsızlığını da artırıyor.”
ABD’li gazeteci David Ignatius, ABD Başkanı Barack Obama ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan arasındaki dostluğun Toronto’daki G-20 Zirvesi’ndeki ”açık sözlü” konuşmanın ardından başladığını yazdı.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta katıldığı panelin moderatörlüğünü yapan Ignatius, Washington Post gazetesindeki yazısında, ABD Başkanı Barack Obama’yı ”serinkanlı ve temkinli”, Başbakan Erdoğan’ı da ”grurlu ve bazen de çabuk sinirlenen” biri olarak tanımladı. Ignatius, normal şartlarda bu iki liderin ”partner” olmasının pek muhtemel olmadığını belirtti.
Ancak, ”bu iki liderin bu yıl Arap dünyasındaki değişimle birlikte çok önemli çalışma ilişkisi kurduklarını” ifade eden Ignatius, ”Arap uyanışının bir kabusa dönüşmesini engelleyebilecek faktörlere bakarsanız, ABD-Türkiye ortaklığı güven veriyor. Obama ve Erdoğan, Mısır, Libya, Suriye ve giderek artan bir şekilde İran’daki olayları idare ederken yakından çalıştı” ifadesini kullandı.
Ignatius, şunları yazdı: ”Erdoğan ve Obama, bu yıl içerisinde 13 kez telefon görüşmesi yaptı. İkili, dost olarak başlamadılar ama geçen yıl Toronto’daki açık sözlü sohbetin ardından öyle oldular. Ortaya çıkan ilişki, Obama’nın ‘karşılıklı saygı ve karşılıklı çıkar’ şeklindeki basit formülasyonunun örneğini oluşturuyor. Arap dünyasındaki karışıklıklara etki etmek ama aynı zamanda da geri planda kalmak isteyen bir yönetim için Erdoğan, mükemmel bir aracı oldu. Erdoğan’ın, Arap dünyasında, özellikle de Arap devrimlerinin güç kazandırdığı Müslüman Kardeşler ve diğer islami partiler arasında yüksek itibarı var ve Kissinger’vari bir hırsa sahip bir Dışişleri Bakanı var.
Erdoğan, ‘Türk modeli’nin vücut bulmuş hali: serbest piyasaya bağlı ve sağlam, Amerikan yanlısı bir ordu tarafından desteklenen, güçlü bir İslami iktidar partisi. Amerikan yönetiminden birçok yetkili bu modeli Mısır ve komşuları için en iyi umut olarak görüyor.
Ancak eleştirmenler Erdoğan’ın medya, yargı ve ordunun bağımsızlığını zayıflatarak Türkiye’de demokrasinin kapsama alanını daralttığı uyarısında bulunuyor. Bu bağlamda, ‘Türk modeli’nin yararları olduğu kadar tehlikeleri de var.”
İsrail’in rahatsızlığı
Ignatius, 2009 yılında Davos Zirvesi’nde yaşananları hatırlatarak, ”Erdoğan’ın öfkesini birinci elden gördüm. Bu popülist öfke kıvılcımı, Erdoğan’ın, kamuoyunun politikacıların Batıya giderek daha fazla dik durmasını isteyen bir bölgede neden bu kadar popüler olduğunun bir parçasını oluşturuyor” ifadesini kullandı.
Beyaz Saray yetkililerinin ”bu özel ilişkinin evrimini yeniden inşa ederken Obama’nın 2009 yılı Nisan ayında ABD Başkanı olarak denizaşırı ilk yurt dışı ziyaretinde Ankara’ya uğrama kararına baktıklarını” ifade ederek, Obama’nın bu ziyaretle Türkiye’den başlayarak yeni yükselmeye başlayan güçlere açılmak istediğini kaydetti.
Obama’nın Ankara’daki konuşması ”yeterli derecede iyi” olmasına rağmen ilişkilerin 2010 yılı başında İran meselesi yüzünden bozulduğunu, Obama’nın, özellikle de BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’nin İran’a yaptırımlara ”hayır” oyu kullanmasının ardından Türklerin, ”Amerikan politikasını zayıflattığını düşündüğünü” yazdı.
Ignatius, o ay Toronto’daki G-20 zirvesinde Obama ve Erdoğan’ın ”yüzleştiğini” ifade ederek, ABD’deki bir üst düzey yetkiliye dayandırarak, bu görüşmede Obama’nın ”Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu biliyordunuz ama benim yanımda durmadınız” dediğini, Erdoğan’ın da ”aynı açık sözlülükle yanıt verdiğini” kaydetti.
Görüşmede iki liderin birkaç saat boyunca, ”dünyada gelişen eğilimler ve müttefik olmanın ne anlama geldiği” konularında uzun bir konuşmaya daldıklarını anlatan Ignatius, yazısına şöyle devam etti:
”Türkler, o toplantıda gerçek bir ortaklığın doğduğunu kabul ediyorlar. Yetkili, gerçekten yakın ilişkinin örnekleri olarak Türkiye’nin, Irak’ta Başbakan Nuri El-Maliki altında bir hükümetin kurulmasına sağladığı katkıyı, terör örgütü PKK da dahil olmak üzere terör gruplarına karşı ortak çabaları, Afganistan’daki ortaklığı ve Arap Baharı sırasında paylaşılan stratejiyi örnek verdi. Bu ittifak, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerinin bozulmasına rağmen devam etti. ABD, bir uzlaşı için arabulucuk yapmaya çalıştı ancak İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Erdoğan’ın özür talebini kabul etmeyince başarısız kaldı. Obama’nın Erdoğan ile bu derecede iyi ilişkilere sahip olduğu gerçeği muhtemelen İsrail’in Beyaz Saray ile olan rahatsızlığını artırıyor.”
‘En hassas parça Suriye’
Ignatius, Suriye konusunda da şunları yazdı: ”Suriye’de iktidarın barışçıl transferini organize etme çabaları Türk-Amerikan çalışmasının en hassas parçasını oluşturuyor. Bir zamanlar Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın en yakın yabancı müttefiki olan Erdoğan şimdi onun keskin bir düşmanı. Erdoğan’da sıkça görüldüğü gibi bu da kişisel; Erdoğan, Esad’ın aylar önce verdiği reform sözlerinden caydığını düşünüyor. Erdoğan, Obama’ya 72 saat içinde bir anlaşmayı sağlayabileceğini söyledikten sonra Esad’ın sözünden dönmesi Başbakan Erdoğan’ı mahçup etti ve öfkelendirdi. Bu öfke hala devam ediyor ve Türkleri katı bir tavır izlemeye itiyor. Washington ve Ankara, Esad’a karşı giderek artan bir baskı kampanyası planlıyor. Bu kampanya ekonomik yaptırımları, muhalefeti desteklemek için gizli faaliyetleri ve belki Türk sınırı boyunca bir güvenli bölgeyi ve belki Suriye içerisinde bir insani yardım koridorunu içerecek.”
İran’ı ”Türkiye’nin sınırındaki işleyen saatli bomba” olarak tanımlayan Ignatius, ABD yetkililerinin, Türkiye’nin, ”başta İran’ı hedef alan” NATO Savunma sistemi çerçevesinde erken uyarı radarına ev sahipliğini kabul ettiğini hatırlattı.